Öykü engelli ödül engelsiz


Öykü engelli ödül engelsiz

Toplumda farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenen, ‘engelliler’ konulu öykü yarışmasında, 155 öykü arasından ödül almaya hak kazanan dört kişi, engelsiz yarışmacılar oldu.


Yenimahalle Belediyesi’nin Türkiye’de bir ilke imza atarak düzenlediği, ‘engelliler’ konulu öykü yarışmasında, dereceye giren dört öykü sahibinin ‘engelsiz’ olması dikkat çekti.
Türkiye’nin dört bir tarafından gönderilen binlerce öykü arasından yarışmaya değer görülen 155 öykü, jüri karşısına çıktı. Her ne kadar öykü yarışmasının konusu ‘engelliler’ olsa da, hiçbir engeli olmayan 10 kişi yazdıkları öyküyle yarışmaya katıldı. Jürinin yaptığı değerlendirme sonucunda ise 155 öykü arasından ödül almaya hak kazanan dört kişi, engelsiz yarışmacılar oldu. 
Amaç farkındalık yaratmak
Edebiyat dünyasına engelliler ile ilgili öyküler kazandırmayı ve toplumda farkındalık yaratmayı amaçlayan yarışmanın sonuçlanmasının ardından Ankara Hürriyet, ödül almaya hak kazanan dört öykü sahibiyle bir araya geldi. Kendilerini, ‘engelsiz engelliler’ diye tanımlayan öykü yazarları, öykülerini nasıl kaleme aldıklarını anlattı. Engelli bir arkadaşının hayat hikayesinden esinlenen ve yarışmaya Sakarya’dan katılarak birinci olan Edebiyat Öğretmeni Ahmet Kurakulak, ‘Uçurtma’ adlı öyküsüyle, “Toplumda mağdur olmuş, ezilmiş insanların sesi olmak lazım” mesajını verdiğini söyledi.
Engelli olmak gerekmiyor
Engelli bir kişinin toplum tarafından dışlamasını, ‘kadavra’ olmakla eş değer gören yarışma ikincisi İstanbul’lu Fuat Sevimay ise ‘Evlat’ adlı öyküsüyle ilgili, “Topluma kızan bir yazı kaleme almaya çalıştım. Toplumda engelliler konusuna duyarsız bir kısım var. Engellilerin yaşadığı sıkıntıyı anlamak için illa engelli olmak gerekmiyor. İnsanların ellerini vicdanlarına koymaları ve o kişilerin yaşantılarını gözlemlemeleri bile yeterli” dedi. ‘Bir küçük dünyam var’ adlı öyküsüyle yakın bir arkadaşını anlatan üçüncü Erdal Göze de, günlük yaşamda insanların ‘empati’ kurarak kendilerini engelli birinin yerine koyması gerektiğine dikkat çekti.
Önyargım kırılmaya başladı
Yarışmanın belediye bünyesinde gerçekleşmesinde öncülük eden Yenimahalle Belediyesi Başkan Yardımcısı Şenol Balaban, ‘Her engelli insanımızın bir öyküsü vardır’ sloganıyla yola çıktılarını söyledi. Balaban, şöyle devam etti:
“Yarışma sonuçlandığında ödül alan arkadaşlarımızın engelli olmadığını öğrendim. Toplumda duyarlılık yok diye bir ön yargım vardı ancak bu dört sağlıklı arkadaşı görünce önyargım kırılmaya başladı. Engellilere karşı duyarlı olmak için engelli olmak gerekmiyor. Önemli olan engelsiz bir insanın engelli birine kendisi gözüyle bakabilmesi. Şimdi biz bu öyküleri kitap haline getirip, tüm Türkiye’de dağıtımını sağlayacağız.”
Duyulmayacak çığlığın hikayesi
Edebiyat Öğretmeni Ahmet Kurakulak, birincilik ödülü alan ‘Uçurtma’ adlı öyküsünde engelli bir çocuğu şöyle anlattı:
“İnsanların öpmekten korktuğu bir yüzünüz varsa eğer, yaşamak can acısıdır. Niyetim, gözlerinizi avucuma alıp sıkmak değil. Fakat hikayem, hiç duyulmayacak bir çığlığın hikayesidir. Bu şehir ve insanları, yüzyıl öncesinin insanı gibidir. Ellerinde sigaraları, gölgelerini ezmek ister bir tavırla hep, bir yerlere akıp dururlar. Ölümün ve umudun aynı yoldan geleceğine ilişkin bir masal yaratmışlardır. Bir kusurum olmasaydı, belki ben de o masalın büyüsüyle yaşayabilirdim.”
Ne edeceğim ben bununla
‘Evlat’ isimli öyküsüyle ikinci olma başarısı gösteren İstanbul’lu Fuat Sevimay, engelli dünyaya gelen bir çocuğu, “Doğduğu vakit, babasının, çöküp kaldığı yerde başını iki elinin arasına aldığını görmüş, ne edeceğim ben bununla, dediğini duymuştunuz. Hani böyle, eli kolu, ağzı yüzü, eğri büğrü doğduydu da, aman evlerden ırak diye fısıldaştıydınız. Hatırlar mısınız, ilk gördüğünde babası, ömrünce bir daha bakmadığı kadar bakmıştı yüzüne. Gözleri kilit. Çokça bakarsa, çenesinden aşağı doğru gerilmiş yay gibi duran ağzı düzelir diye umduydu zağar. Belki de hiçbir şey düşünmeden, düşünemeden, düşünecek gücü kendisinde bulamadan bakmıştır, boş boş” diye anlattı.
Ayşe gelir gözlerimin arkasına
Görme engelli birinin yaşamını kaleme alarak üçüncü olan Erdal Göze, ‘Küçük bir dünyüm var’ öyküsünü, “Gözlerinizi kapadığınızda kaç dostunuzu tanıyabilirsiniz? Kaç kişiyle anlaşabilirsiniz gözleriniz kapalıyken? Onların onlar olduklarını nasıl anlarsınız? Örneğin ben, bana yaklaşan kişinin en yakın arkadaşım Ayşe olduğunu çok rahat anlarım. Onun yürüyüşünde ritmik bir bozukluk vardır. Yaklaştıkça belirginleşir. Tak… tak… tak diye yürümez. Tak tak… tak tak…tak tak… Onu tanıdıktan sonra bu ritim yer etti zihnimde. Bir yerde bir cama vurulsa… Tak tak… Ya da bir sofrada porselen kaplardan bir kaşık şıkırtısı gelse… Tak tak… Ayşe gelir gözlerimin önüne! Ya da kendi deyimler sözlüğümün diliyle konuşayım, en yakın arkadaşım Ayşe gelir gözlerimin arkasına” cümleleriyle anlatıyor.
Bir gün uçabileceğim
Jüri Özel Ödülü’nü alan ve yakın çevresindeki küçük bir kızın tekerlekli sandalyesi olmadan annesinin sırtında okulun ilk gününe başlamasını Büşra Deniz, öyküsünde şu ifadelere anlattı:
“Tekerlekli bir sandalyem olsa her yere gidebilirdim aslında. Geceleri hep bunun hayalini kuruyorum. Ne kadar özgür hissediyorum kendimi tekerlekli sandalye üstünde görünce. Bazen koşup koşup bir köşeye oturup dinlenen çocukları görüyorum annem beni parka taşıdığında. Ben olsam öyle koşabilsem hiç yorulmazdım ki. Ama Allah bazılarını koşabilir yaratmış bazılarını uçabilir hatta bazılarını yüzebilir yaratmış, bizim deredeki balıkları mesela. Onlar da çok hızlı yüzüyorlar hem de hiç dinlenmiyorlar. Ben koşabilsem, ben de hiç dinlenmezdim. Ben koşamıyorum, yüzemiyorum da ama biliyorum bir gün uçabileceğim. Kanatlarım sonradan çıkacak hissediyorum sırtımın iki yanından bembeyaz kocaman kanatlar çıkacak.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEDEF HASTALIĞI ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ