ÖZÜRLÜLÜK,SOSYAL HİZMETLER VE KÜRESELLEŞME
ÖZÜRLÜLÜK,SOSYAL HİZMETLER VE KÜRESELLEŞME
Senem SARIOĞLU*
2000 yılında dünya nüfusunun beşte dördünün gelişmekte olan ülkelerde
yaşayacağı öngörülmüştür. Tüm dünyada varolan ama gelişmekte olan ülkelerin
yeni dünya görüşü içinde ele alması gereken pek çok sosyal sorunları mevcuttur.
Özürlülük bu sosyal sorunların başında gelmektedir.
Özürlülük, SHÇEK 2828
sayılı kanunu’na göre;
“Doğuştan veya
sonradan herhangi bir sakatlık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal,
duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi sonucu normal
yaşamın gereklerine uymama durumunda olup; korunma, bakım, rehabilitasyon,
danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişidir.”1
Sosyal Hizmetler Ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, 2828 sayılı kanunun ilgili hükümleri
gereğince tüm özür gruplarına yönelik bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin
yürütülmesi ve toplumsal hayata katılmalarına ilişkin sosyal hizmet
programlarının oluşturulması ile yükümlüdür. Bu amaçla; Aile Danışmanlığı ve
Eğitimi, Sosyal Rehabilitasyon, Mesleki Eğitim ve Rehabilitasyon ve Özel
Rehabilitasyon Merkezleri hizmetlerini yürütmektedir.
Özürlüler ile ilgili
hizmet sunan bir diğer kurum Milli Eğitim Bakanlığıdır. MEB, Özel Eğitim ve
Rehabilitasyon Merkezleri ve Mesleki Eğitim Okulları ile özürlülüğe yönelik
hizmetler yürütülmekte ve programlar oluşturulmaktadır. 1997 tarihli MEB’ in
573 sayılı “Özel Eğitim Kanun Hükmünde Kararnamesi” ile “Kaynaştırma Eğitimi”
uygulaması yürürlüğe girmiştir. Kaynaştırma eğitiminin amacı; engelli çocukları
engelli olmayan yaşıtlarıyla birlikte aynı ortamlarda bütünleştirerek hem
sosyal kabullerini hem de sosyal yeterliliklerini arttırmak, topluma uyum
sağlamada ki sosyal becerilerini geliştirmek olarak belirtilmektedir.2
Bunun yanında pek çok
vakıf ve dernek aracılığıyla özürlülere yönelik hizmetler götürülmektedir.
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı(1997) ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ulusal ve uluslar arası
düzeyde çalışmalara katılmaktadır.
Ülkemizdeki özürlülere
yönelik yasal düzenlemeler; sosyal hukuk devleti anlayışı içerisinde ve pek çok
uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmaya çalışılmaktadır.
İnsan Hakları
Beyannamesi (1948), Zihinsel Özürlü Kişilerin Hakları Bildirgesi(1971), Uluslar
arası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar ve Sivil ve Politik Haklar
Sözleşmesi(1966), Özürlü Kişilerin Hakları Bildirgesi (1975), Zihinsel
Hastalığı Olan Kişilerin Korunması ve Ruh Sağlığı Koruma Hizmetlerinin
Geliştirilmesi Bildirgesi (1991), Avrupa Sosyal Şartı (1961), Helsinki Nihai
Senedi (1975).3
Çocuk Hakları
Sözleşmesi (1989), ILO Sözleşmeleri, Özürlülerin Fırsat Eşitliği Konusunda
Standart Kurallar (1983).
Anayasamızın 61.
maddesinde “Devlet sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibak tedbirlerini
alır” ifadesi yer almaktadır.
Görüldüğü gibi
Türkiye’de özürlü hizmetlerine yönelik hizmetler çoğunlukla devletin kamu
kurumları tarafından yürütülmekte ve anayasanın, uluslar arası sözleşmelerin
izlerini taşımaktadır.
Özürlülük, sosyal bir
sorun “risk” tir. Ülkeler “sosyal risk” olarak adlandırılan kimi olayların
sonuçlarını onarma düşüncesinden hareket ederek sosyal güvenlik politikalarını
oluşturmaktadırlar. Böylece, hukuk sistemleri içerisine tüm bireylere ekonomik,
kişiliğin geliştirilmesi ve oluşacak riskleri önleyici düzenlemeler
getirmektedir.4
Ülkemizdeki sosyal
güvenlik anlayışı üç temel noktadan oluşmaktadır. Sigorta, yardım ve sosyal
hizmetler.5
Özürlülere yönelik
mevcut yardım sistemini incelediğimizde 506 sayılı SSK ve 657 sayılı yasaya
tabi memur ailelere engelli çocukları için eğitim yardımı önemli bir uygulama
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu uygulama ile pek çok üniversite mezununa
istihdam yaratılmış ve küçük girişimcililer ortaya çıkmıştır.
Yine 506 sayılı SSK,
657 sayılı Emekli Sandığı ve 1479 sayılı Bağ-Kur kanununa göre; malullük aylığı
bağlanmaktadır.
Bu üç kanun kapsamına
giren ailelerin yine bu kanunlarca tanınmış sağlık güvencesi hizmetinden de
yararlanmaktadırlar.
Özürlülere yönelik
yardımlar ele alındığında;
2022 sayılı kanun “65
yaşını doldurmadığı halde başkalarının yardımına muhtaç olan sakatlara aylık
bağlanması” nı öngörmektedir.
3294 sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi
olan ve buralardan aylık olan özürlülerin tedavi giderleri ile fonksiyon
kazandırıcı ortopedik ve diğer yardımcı araç ve gereçlerin kurumlarca
karşılanamayan kısmı da karşılanmasını öngörmektedir.
3816 sayılı Yeşil
Kart Yasası ile hiçbir sosyal güvencesi olmayan vatandaşların sağlık hizmetlerinden
yaralanmasını öngörmektedir.
3359 sayılı kanun ile
özürlü çocuk doğumlarının önlenmesi için gebelik öncesi ve gebelik döneminde
fiili ve eğitsel çalışmalar yapılması da sosyal hizmet uygulamalarına örnektir.6
Özürlüler İdaresi
Başkanlığının vermiş olduğu “ özürlü kimlik kartı” ile toplu taşım araçlarından
ücretsiz ve çeşitli sosyal faaliyetlerden indirimli veya ücretsiz
yararlanılması sağlanmaktadır.
Tüm bu hizmetler
ülkemizde özürlülük alanında önemli uygulamalar olsa da, hizmetler arası eşgüdüm,
hizmet kurumlarının sayılarının yetersizliği, hizmet kalitesinde farklılık ve
yetersizlik, istihdam ve ekipman sorunları mevcuttur.
Ancak, bunun sadece
Türkiye’ye özgü sorunlar olduğu düşünülmemelidir. Gelişmiş ülkeler bile henüz
özürlülük alanında istenilen düzeye ulaşamamıştır.
1990’ların
ortalarında 163 ülkenin özürlülere yönelik sosyal sigorta programları
incelenmiş ve Batı Avrupa ülkelerinin oldukça başarılı olduğu ve Türkiye’nin
Japonya ve İspanya ile onuncu sırada yer aldığına dikkat çekilerek, Türkiye’nin
Avrupa ile karşılaştırılabilir bir program standardını başarıyla uyguladığı
belirtilmiştir.7
Geleneksel toplumdan
sonra sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan sosyal değişim, ulusal olarak
korunma politikalarını oluşturma gereğini gündeme getirmiş ve sosyal güvenlik
sosyal hakların bir devamı olarak ortaya çıkmış; 19. yüzyıldan bu yana sosyal
güvenlik, sosyal devlet mantığıyla bir insan hakkı olarak kabul edilerek
görevini yerine getirmişse de; küreselleşme süreci içerisinde ve Avrupa Birliği’nin
ekonomik ve siyasal alandaki etkileriyle devletler üzerinde bir külfet olduğu
anlayışı oluşmuştur.
İngiltere gibi
özellikle yoksulluk yasaları gibi reformlarıyla sosyal hizmet mesleğinin
temellerini atan bir ülkede sosyal güvenlik tasarruflarına gidilmesi, bu
ülkenin kendi vatandaşları tarafından eleştirilmesine neden olmaktadır.8,9
Ancak,
özürlülük evrensel bir sorundur ve Avrupa Birliği ülkelerinde yaklaşık olarak
her on topluluk yurttaşından bir tanesi, psikolojik, fiziksel bir özre sahiptir.10
Bu nedenle, Avrupa
Birliği’nin özürlülük konusuna önem verdiğini 2003 yılı Avrupa Birliği üyeleri
tarafından “Özürlülük Yılı” olarak ilan edilmesinden görmekteyiz. Sosyal
güvenlik açısından yapılan eleştirilere karşılık, Avrupa Birliği’nin bakış
açısının özürlüleri mümkün olduğunca istihdama katma şeklinde olduğu dikkat
çekmektedir.
1998
yılında yapılan I. Özürlüler Şurasında; özürlünün insan hak ve özgürlüklerine,
sosyal güvencesine sahip çıkacak, yasal düzenlemeleri uygulamaya
dönüştürebilecek, gerçekçi, uluslar arası normlara olduğu kadar ulusal
normlarımıza da yer veren bir “Özürlüler Politikası” oluşturulmasının
gerekliliği ve özürlülüğe ilişkin demografik bilgilerin eksikliği
vurgulanmıştır.11
2003 yılının son
aylarında Şura’nın kararları doğrultusunda yapılan araştırma sonuçlarına göre;
Türkiye’de özürlülük oranı %12.29’dur. bu oran nüfusun 8 milyon 431 bin
937’sine denk gelmektedir. Özürlülerin 3 milyon 783 bin 197’sini erkekler
oluşturmaktadır. İşitme engelliler binde 37, dil ve konuşma engelliler binde
38, zihinsel engelliler binde 48, ruhsal ve kronik süreğen hastalığı olanlar
%9.70, birden fazla özrü bulunanlar %11.40’tır. özür gruplarının tamamında
özrün sonradan ortaya çıkma oranı çok yüksek bulunmuştur. Özürlüler en çok
Marmara Bölgesi’nde(%13.13) yaşamaktadır. 12 ve daha yukarı yaştaki özürlü
nüfus % 22.19’dur. bu oran içerisinde istihdam edilenlerin oranı %19.60’dır.
Özürlü nüfusun % 77.80’i işgücüne hiç katılmamaktadır. Bu oran kadınlar için
%2.59’dur. Sosyal güvenlik açısından özürlü nüfusun %60.28’inin sosyal
güvencesi bulunmaktadır. Özürlülerin % 40’a yakını hiç tedavi görmemiş,
%48.90’ının ise özrünün nedenini bilmediği belirtilmiştir.12
Yine, özürlüler
şurası kararları doğrultusunda, Özürlüler Kanun Tasarısı ve bazı kanunlarda
değişiklik yapılması ile ilgili kanun tasarısı oluşturulmuştur. Bu kanunun
amacı; özürlülerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal
güvenliğine ilişkin sorunların çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve
önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma tam
katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli
düzenlemeleri yapmak olarak belirtilmiştir.
Kanun kapsamına;
özürlü bireyleri, aileleri ve özürlülere yönelik olarak hizmet veren kamu
kurum, kuruluş ve diğer ilgilileri almaktadır.
Kanunun 4. maddesinde
ki “bakıma muhtaç özürlülerin bakım güvencesi devlet tarafından temin edilir”,
“her özürlü bireyin bağımsız olarak yaşayabilme, tıbbi bakım ve rehabilitasyon
hizmetlerinden yararlanma, eğitim alma, meslek edinme, sosyal güvenlik, sosyal
ve kültürel yaşama katılma hakkı hiçbir
şekilde
kısıtlanamaz.” İfadesinden sosyal hukuk devleti anlayışının ve uluslar arası sözleşmelerin izlerini
görebilmekteyiz.
Kanunun ikinci
bölümünde özürlülere yönelik hizmetler ve ilgili kurumlar ele alınmıştır. Madde
5’de, “mesleki rehabilitasyon ve istihdam hizmetleri; özürlünün uygun bir işte
verimli bir şekilde çalışabilmesi için mesleki rehberlik, mesleki eğitim,
seçilen işe yerleştirme ve işyerinde uyum hizmetleri olduğu belirtilmiştir. Bu
hizmetler, korumalı işyeri, evde çalışma gibi alternatif çalışma modellerinin
de kullanılarak gerçekleştirileceği vurgulanmıştır. Bu hizmetlerin yerel
yönetimler, MEB, SHÇEK ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve diğer
kurumların işbirliği ile yürütüleceği belirtilmiştir. Sosyal yardım hizmetleri
ise özürlünün asgari düzeyde dahi yaşam ihtiyaçlarını giderememesi halinde
yardıma ve bakıma muhtaçlık derecesine göre maddi yönden desteklenmesi
hizmetleri olarak yer almıştır. Bu hizmetler SHÇEK, SYDTF Genel Sekreterliği,
yerel yönetimler ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından yürütüleceği
ibaresi bulunmaktadır. Bu hizmetlerin belirtilen kurumların kaynaklarının tek
çatı altında toplanarak oluşturulacak tek kurum tarafından yürütülmesi esastır
ifadesi, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda belirtilen “ özürlülük dahil pek çok
risk gruplarına yönelik sosyal hizmet ve yardımların geliştirilmesi amacıyla
kamuya ait her türlü sosyal hizmet ve sosyal yardım programının düzenlenmesi,
idaresi ve koordinasyonundan sorumlu yeni bir kurumsal yapılanma
oluşturulacaktır” maddesi ile paralellik göstermektedir.13
Kanunda özellikle
özürlülerin eğitim ve istihdamı üzerinde önemle durulduğu dikkat çekmektedir.
Bu anlayış aynı zamanda Avrupa Topluluğu’nun 1989 Sosyal Şartı’ndan sonra
Maastricht Antlaşmasında da ele aldığı “özürlüler için daha iyi sosyal ve
profesyonel entegrasyon” ilkesi ile bağdaşmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa
Komisyonu tarafından yürütülen ve Avrupa Parlamentosu tarafından izlenen
muhtelif özel topluluk girişimlerinden Horizon; özürlüleri istihdam etmeye ve
genç özürlüleri normal eğitim programlarına sokmaya yönelik projeleri finanse
etmiştir.14
Kanunun 6.
maddesinde; “bakıma muhtaç özürlülere yönelik sosyal bakım hizmetleri, bakım
merkezleri ve eve yönelik gezici hizmet programları aracılığıyla yürütülür.
İleri derecede bakıma muhtaç insanların bakımı, bakıcı aile fertlerinin sosyal
güvenliği sağlanır. Bunların sosyal güvenliği, yardıma ve bakıma muhtaçlık
derecesine göre belirlenir Evde bakım kalitesini arttırmak amacıyla bakıcı aile
fertlerine bakım kursları düzenlenir, özürlü dostu araç gereç temin edilir ve
gerekli görülen ev tadilatlarına destek sağlanır.” İfadesi yer almaktadır.
SHÇEK Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın bir yıl içinde
hazırlayacakları bir yönetmelikle sosyal bakım hizmetleri ile ilgili çalışma
usul ve esasların belirleneceği de belirtilmiştir. Kahramanoğlu’nun da
belirttiği gibi hiçbir sosyal güvencesi olmayan bakıma muhtaç başkasına bağımlı
olan kişilerin sosyal güvenlik sistemi içinde yer alacağı ve buna bağlı olarak
evde bakım, koruyucu aile yanında bakım gibi hizmetler önemli bir toplumsal
sorunu çözecek adımdır.15
Kanunun 7.
maddesinde; özürlülerin mesleki eğitim, mesleki rehabilitasyon ve istihdamları
ile ilgili uygulanabilir program ve projelerin geliştirilebileceğinden, özürlü
kota sistemi, işverenlerin ve işletmelerin çalıştırdıkları işçi sayısına ve
mali güçlerine göre esnek bir şekilde düzenleneceğinden, korumalı işyerlerini
teşvikten bahsedilmektedir.
Bazı kanunlarda
yapılan ve özürlülerin sosyal güvenliği ile ilgili değişiklikler ise şöyledir;
3294 sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununa getirilen ek madde ile sağlık kurulu
raporu ile resmi veya özel eğitim merkezlerinden yararlanacak özürlülerin,
herhangi bir kurum ve kuruluş tarafından karşılanmayan eğitim ve
rehabilitasyonuna ilişkin yardımların fondan karşılanacağı belirtilmiştir.
Böylece hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan ve aylık almayan
özürlülerinde özel eğitim merkezlerinden yararlanabilmesi önemli bir adım
olacaktır.
1479 sayılı Bağ-Kur
kanununa da ek madde getirilmiş ve sigortalılar ile kurumdan malullük veya
yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları özürlü
çocuklarının, sağlık kurulu raporu ile resmi veya özel eğitim merkezlerinden
yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu değişiklik ile Bağ-Kur’a prim yatırmada
teşvik edilebilecektir.
1319 sayılı Emlak
Vergisi kanununa “gazilerin” ibaresinden sonra “özürlüler” ibaresi de
eklenmiştir.
3030 sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki KHK’ de de yapılan değişiklikle
özürlü kimlik kartına sahip özürlüler ile zorunlu refakatçilerinin ücretsiz
ulaşım; sosyal, kültürel, eğitsel, sanatsal ve sportif etkinliklerden indirimli
veya ücretsiz yararlanması ile büyükşehir belediyelerince muhtaçlığını
belgeleyen özürlülere su ve doğal gaz gibi hizmetlerin fatura bedellerine özür
ve yardıma muhtaçlık derecesine göre en az %50 indirim yapılacağı, kiraya
verilen büfe, otopark, tuvalet vb. işyerlerinin en az %10’unun öncelikli olarak
özürlüler tarafından işletilmesi ve istihdamını sağlayacak düzenlemeler
yapılacaktır ifadesine yer verilmiştir.
2022 sayılı kanunda
da yapılan değişiklikle 65 yaşını doldurmadığı halde bakıma muhtaç olduklarını
özürlülere verilecek sağlık kurulu raporu ile belgeleyenlere, 16 yaşından büyük
olanlar için belirlenen asgari ücretin yarısı tutarında bakım aylığı bağlanır.
Bu fıkra hükmünden yararlananlar ile eş ve çocuklarının ayakta ve yatarak
teşhis ve tedavileri devlet hastanelerinde ücretsiz olarak sağlanacağı
belirtilmiştir.
4736 sayılı kanuna
getirilen ek fıkra ile herhangi bir sağlık kuruluşunun güvencesi altında
bulunmayan özürlülere verilecek sağlık kurulu raporu için muayene, tetkik ve
rapor ücreti alınmayacağı belirtilmiştir.16
Vergi reformu kanunu
ile ailesinde sakat bulunan ücretlilerinde sakatlık indiriminden
yararlanabilmesi hakkı getirilmiştir.
4857 sayılı iş kanunu
ile özürlü çalıştırma zorunluluğu %3’ten %2’ye indirilmesi olumsuz bir uygulama
gibi görünse de bu kanundaki istihdama yönelik uygulamalar başarı ile
uygulanabilirse bu olumsuzluk telafi edilebilecektir.
Kanunda özürlülerin
sosyal güvenliği ile ilgili olumlu düzenlemeler söz konusudur. Ancak,
hazırlanacak yönetmeliklerin soruna ve amaca yönelik; ifade karmaşıklığına yer
vermeden, açık olarak titizlikle hazırlanması gerekmektedir. Özürlülük
Şurası’nda da ele alınan özellikle özürlülük terminolojisindeki çeşitlilik
giderilmeli ve tanımlarda ortak bir dil oluşturulmalıdır.
Burada bir diğer
önemli nokta ise ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin içinde bulunduğu
açmazlardır. Yukarıda da belirtildiği üzere sosyal güvenlik açısından da yeni
bir kurumsal yapılanma oluşturulması gündemdedir. Yapılmak istenen uygulamalar
da ancak, güçlü ve etkin bir sosyal güvenlik sistemi ile başarıya
ulaşabilecektir.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’nın, sosyal güvenliği tek çatı altında toplaması ve genel
sağlık sigortası oluşturulması konusunda çalışmaları devam etmektedir. Bununla
amaçlanan, emeklilik sigortası sistemi ile sağlık sigortası sistemini
birbirinden ayırmak var olan üç kurumun ortak standartlara kavuşmasını
sağlamak, sosyal yardım ve hizmetlerin tek çatı altında bütünleştirilmesi ile
sosyal hizmetlerde etkinlik ve yerindelik sağlamak olarak ifade edilmektedir.17
Ülkemizde gündemde
olan bir diğer konu ise, Kamu Yönetimi Reformudur. Kamu yönetiminin rekabetçi
piyasa şartlarını oluşturabilmesi için devletin sadece düzenleyici fonksiyonunu
ön plana çıkaran reform, yerel yönetimleri güçlendirmeyi gündeme getirmiştir.
Sosyal güvenlik merkezi yönetimin görevi içinde kalırken, sosyal hizmetlerin
yerel yönetimlere devredilmesi amaçlanmaktadır.
İşlevsiz kalan,
işlevlerini en iyi biçimde yerine getiremeyen toplum kurumları değişmelidir.
Ancak, küreselleşmeyi ister ideolojik düşüncenin etkisiyle düşman görelim ister
aynı akımın savunucusu olarak destekleyelim gelişmekte olan bir ülke olarak
alınması gereken mesafeler vardır ve devletin desteğine ihtiyaç devam
etmektedir.
Kamu kurumlarının
özerkleştirilmesi, özelleştirilmesinden önce düşünülmelidir.18,19
Sosyal güvenliğin tek
çatı altında toplanması, sosyal hizmet ve sosyal yardım kurumları içinde
gereklidir. Böylece kaynak israfı önlenecek, hizmetlerde eşgüdüm
sağlanabilecektir.
Mevcut sosyal hizmet
kanunu ve yönetmeliklerinde yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Kurumların
denetiminde hizmet kalitesi ön planda olmalıdır.
Küreselleşme, en
önemli üretim faktörünün bilgi olduğu ve gelişmiş bir iletişim altyapısına
sahip olmayı gerektiren bir süreçtir. Bu nedenle, kamu sektöründe de tüm
hizmetler her vatandaşın eşit erişimini sağlayacak şekilde oluşturulmalıdır.
Ülkemizde ilk sıradaki iletişim aracı televizyondur. Bu dikkate alınarak
özürlülere yönelik kapsamlı düzenlemeler getirilmelidir.20
Avrupa da özürlülere
yönelik rehabilitasyon hizmetlerinin gelişiminde özürlü çocuğa sahip ailelerin
mücadelesi rol oynamıştır. Ülkemizde bu
demokratik sivil toplum hareketini canlandırmak için ulusal medya örgütlerine
ve eğitim sistemimize görevler düşmektedir.21
Ülkemizde acil olarak
özürlüler için imar, altyapı ve toplu taşım araçlarında düzenlemeler yapılması
gerekmektedir.Bu açıdan, Özürlüler kanun taslağında beş yıl içinde, kamu kurum
ve kuruluşlara ait resmi yapılar ve umumi binalar, belediyelerin tasarrufu
altındaki mevcut yol, kaldırım,yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor
alanları vb. sosyal ve kültürel altyapı alanları ile Büyükşehir Belediyeleri ve
belediyeler, şehir içinde kendilerine sunulan yada denetimlerinde olan toplu
taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişebilirliğine uygun olması için gereken
tedbirleri alması konusundaki madde ümit vericidir.
Gelişmekte olan diğer
ülkelere ve Avrupa Birliği’ne girmeye aday ülkelerin özürlülük konusundaki
yaklaşımına baktığımız zaman, özellikle insan kaynaklarına önem verildiği görülmektedir.
Günümüzün sosyal
çalışmacısı; tarihsel ve ulusal özgeçmişini iyi kavramış, çalışılan alana ait
bilgiyi sürekli takip eden ve bu bilgiyi paylaşan, insanın saygınlığına önem
veren insan hakları anlayışını benimsemiş, yaratıcı, ileri görüşlü, problem
çözücü, takım çalışmasına yatkın olmalıdır.22,23,24
Sosyal hizmet
kurumları için küreselleşmenin öngördüğü rekabet bu nedenlerle, hala bu
kurumlarda yer almayan insan kaynakları yönetimi ve halkla ilişkiler (public
relations) aracılığı ile yaşanmalıdır.
Halkla ilişkiler,
çağdaş yönetim anlayışından doğan bir kavramdır. Çağdaş yönetim ise demokrasi,
insan hakları ve teknolojinin örgütlere uyarlanmasıdır. Halkla ilişkilerin bir
kurumu tanıtma ve hedef kitlesini tanıma işlevlerinin yanında, örgüt görüntüsü
yaratma, örgüt üyelerinin yani çalışanlarının iletişim ve işbirliğini arttırma
ve kriz yönetimi konularında planlı ve sistemli bir süreçtir.25
İnsan kaynakları
yönetimi ise insanı ön plana çıkaran ve hedef doğrultusunda çalışanın
ihtiyaçlarını karşılayan, mesleki gelişim , yönetenlerle yöneticiler arasında
güvenli ve etkili bir uyum sağlayan bir örgüt fonksiyonudur. 26
Sosyal hizmet
kurumlarında bu iki çağdaş yönetim kavramının izlerine rastlanmamaktadır. En
kısa zamanda bu kavramları da içine alan
yeniden yapılanmaya gidilmelidir.
Türkiye’nin, AB’ye
üye olması ile orta vadede pek çok sorun çözüme ulaşacaktır. Ancak, ekonomik ve
siyasal alanda yapılacak reformlarda titiz davranılmalıdır. Ulus devleti
sürdürme çabamızdan ödün verilmemelidir. Dünya’da yaşanmakta olan bu sürece,
sahip olduğumuz pek çok ulusal güçle katkıda bulunabilir ve bu süreçten fayda
sağlayabiliriz.27,28,29
Yorumlar
Yorum Gönder