ENGELLİLERİN EĞİTİM HAKKI
ENGELLİLERİN EĞİTİM
HAKKI
GİZEM TANAY
GİRİŞ
Günümüzde
toplumsal ilerlemeye paralel olarak engellilere yaklaşım istenilen düzeyde
olmasa da değişmekte ve sürekli olarak gelişmektedir. Bir ülkenin demokrasiyi,
insan haklarını, çağdaşlaşmayı ne kadar sindirdiğini anlamak için, o ülkenin
engellilerine nasıl yaklaştığına bakmak yeterlidir. Engelli insanlara verilen
değerin en önemli göstergesi de eğitimdir. Çünkü engellilere yönelik eğitimin
temel amacı, engelinden dolayı toplumsal hayata katılmakta güçlük çeken
insanları daha fazla toplumsal hayata katmaktır. Bu çağdaşlaşmanın, demokratik
bir ülke olmanın en önemli kıstaslarından biridir. Çünkü engelli birey için
eğitim, insan olmanın gereklerini yerine getirmesi açısından şarttır. İnsan
sosyal bir varlık olduğuna göre bir engelli için eğitim, onun ev hapsinden
kurtulması, kendi ayakları üzerinde durması,
toplumsal yaşama katılması, tüketici konumdan üretici konuma geçmesi
demektir. Engellilerin ihtiyacı olan işte budur; yani toplumsal yaşama tam
katılımın sağlanmasıdır. Aksi takdirde engelli birey, toplumda hep yük görülüp,
acınan ve bundan dolayı sürekli yardıma muhtaç halde bırakılan, en temel
ihtiyaçlarını karşılamak için bile hep birine muhtaç edilen bir birey
olacaktır. Hiçbir engelli böyle bir yaşamı istemez ve bir toplum hiç kimseyi
buna mahkum edemez. Günümüz dünyasında da hiçbir ülke kendi engellilerine bunu
reva göremez. Çağdaş, demokratik bir ülkenin en temel görevlerinden biri de
engellileri toplumsal yaşama katacak adımları sonuna kadar atmaktır. Bunun
gereklerini engellilere yönelik yasalarla, okullarla, eğitimli kadrolarıyla
yerine getirmelidir. Nitekim gerek uluslararası gerekse de ulusal yasalarda
eğitim hakkı temel bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir.
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nin 26. maddesinde “herkesin eğitim hakkı vardır” ifadesi gösteriyor
ki eğitim hiçbir fark gözetmeksizin tüm bireylerin ve bu kapsamda engellilerin
de hakkıdır. Ancak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve birçok uluslararası sözleşmelere
rağmen engellilerin eğitiminde ilerleme hala karınca adımlarıyla olmaktadır.
Bunu istatistiklerde görmek mümkündür.
BM tarafından yapılan
araştırmalara göre dünyada,
- 600 milyon engelli bulunmaktadır. Yani
dünyada yaşayan her on kişiden biri engellidir.
- Okul çağındaki engellilerin sadece %10’u
eğitim olanaklarından yararlanmaktadır.
-
Dünya da engelli kadınların ortalama %65’ i okur- yazar değildir.
Görüldüğü gibi günümüz dünyasında bu kadar çalışmaya yasaya rağmen
engellilerin eğitim tablosu bu kadar vahim durumdadır. Bunun en önemli nedeni
ise engelli haklarına verilmesi gereken önemin son yıllarda verilmeye
başlanmasıdır. Doğal olarak engellilerin eğitim
tarihçesi de çok köklü değildir. Örneğin engelli eğitiminin geçmişine
baktığımızda; Dünyada ilk körler ve sağırlar okulları ile ilk körler
kütüphanesi 18. yüzyılda kurulmuşlardır.
Ülkemizde ise ilk sağırlar okulu 1889 da
İstanbul da açılmış daha sonra bu okul bünyesinde körler bölümü
oluşturulmuştur. Bağımsız olarak ilk körler okulu ise bundan nerdeyse bir asır
sonra Ankara da 1950 de açılmıştır. 1974 yılında ise ortopedik engelliler okulu
hizmete girmiştir. Ülkemizde özel eğitim
hizmetleri 1950 yılına kadar sağlık bakanlığına daha sonra ise milli eğitim
bakanlığına bağlanmıştır. Engellilerin eğitimi ile ilgili bugün sürmekte olan
uygulamanın temeli 1983 yılında çıkarılan 916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar
Kanunu ile atılmış ardından gerek uluslar arası hukuk belgeleri gerekse de
Avrupa Birliğine uyum çalışmaları nedeniyle bu konuyla ilgili mevzuat
genişletilmiştir.
Bu çalışmada
söz konusu mevzuat çerçevesinde ülkemizde engellilere yönelik hizmet
anlayışları, mevzuatın hangi anlayışlar benimsenerek hazırlandığı ve
engellilerin eğitim haklarının neler olduğu, çıkabilecek sorunlar ve fiili
durum da göz önünde tutularak çözüm önerileri tartışılacaktır.
A-ENGELLİLERE YÖNELİK HİZMET
ANLAYIŞLARI
Engellilere
yönelik hizmet anlayışları toplumun ve devletin engelliye bakış açısını
yansıtır. Devlet engelliye hizmet verirken hangi anlayışı benimser ise ona
uygun olarak mevzuatını belirler. Bu da engelliye hangi kapsam çerçevesinde
haklar tanınacağının göstergesidir.
Engellilere
yönelik hizmetlerde yakın zamana kadar tıbbi ve sosyal yaklaşım benimsenmekteydi. Günümüzde ise bu iki
yaklaşıma üçüncü olarak insan hakları yaklaşımı eklenmiştir.
1- Tıbbi Yaklaşım: Tıbbi yaklaşım,
sorunu bireyin kendisinde bulan bir
yaklaşım olduğu için çözüm de bireye ilişkin olmalıdır.
Bu
anlayışa göre engellilik bir sağlık sorunudur ve tedavi edilmesi gerekir.
Tedavi edilemiyorsa bağış ve sosyal yardımlar yapılır. Çünkü engelli zavallı,
çaresiz ve muhtaç biri olarak görülür. Böylesi toplumlarda doğal olarak bir
engellinin eğitilmesi toplumsal yaşama katılmasının hukuki altyapısı da yoktur.
Engelli sürekli bakıma muhtaçtır ve devletin yasalarda engellinin bu
muhtaçlığını ekonomik yardımlarla gidermek dışında bir yaklaşım yoktur. Bu
hizmet anlayışı yüzyıllar boyunca toplumlara egemen olmuştur.
2- Sosyal Yaklaşım: Engelli sorununu hak ve özgürlüklerden yararlanma anlamında
bir engel haline getiren toplumsal hayatın bu kişilerin farklı niteliklerini
gözetmeden belirlenmiş olmasıdır. Bu nedenle engelliliği toplumsal sorun olarak
görür ve toplumsal kurtuluşu amaçlar. Bu yaklaşıma göre engelli tedavi
edilebiliyorsa edilmeli, sosyal yardım gerekiyorsa bu yardım da yapılmalıdır
ancak sorun bununla bitmez. sorunun bir parçası da
toplumdadır. Engelli her alanda eşit haklara sahip
bireydir. Hizmet anlayışı ayrımcı ve önyargılı uygulamaların sona erdirilmesine
tam katılım ve fırsat eşitliğinin sağlanmasına dayanır.
3- İnsan HaklarıYaklaşımı: bu
anlayışın sosyal yaklaşımdan farkı; sorunu bireysel haklar sorunu olarak
görmesi ve bu bağlamda insan hakları yorum yöntemlerini de kullanabilmesidir.
Böylece tüm insan hakları sözleşmeleri de bu anlayışın dayanağı olmaktadır. Bu
sözleşmelerin kaynak haline getirilmeleri toplumsal değişimin gerekliliğinin
sosyal duyarlılıktan çıkarılması ve bağlayıcı hukuk kuralları haline
getirilmeleri açısından önemlidir.
Günümüze kadar
ulaşan gerek uluslararası gerekse de ulusal hukuk belgelerinde bu anlayışların
etkilerini görmek mümkündür. Bugüne kadar sosyal anlayış benimsenirken BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ nin kabulüyle artık
insan hakları yaklaşımına geçildiği kabul edilmektedir. Bu anlayışın temelinde
engellinin de insan olduğu ve her insan gibi haklarının olduğu ön kabulünden
hareketle onları toplumsal yaşama uyum konusunda yasalarla destekler.
Engellilerin toplumsal yaşama katılmaları ise eğitim haklarından
yararlanmalarıyla doğrudan ilgilidir.
B- ENGELLİLERİN EĞİTİM HAKKINA
GENEL BAKIŞ
Eğitim hakkı
engelliler için olmazsa olmaz temel bir insan hakkıdır; çünkü bir engellinin
doğal bir haktan yararlanması onun alacağı eğitimle doğrudan ilgilidir. Eğitim
ise elbette özel olmalı, her engellinin engeline uygun, bilimsel metotlarla
teknolojik gelişmelerden sonuna kadar yararlanarak, alanında uzman
eğitimcilerle yapılmalıdır.
Bu yüzden engellilerin eğitimine ilişkin
hakları uluslararası hukuk belgelerinde ve ulusal düzlemde oluşturulan
mevzuatta da düzenlenerek herkes açısından bağlayıcı hale getirilmiştir.
1-Uluslar arası Hukuk Belgelerinde
Engellilerin Eğitim Hakkı
Eğitim temel
insan haklarından biridir ve herkes için eşittir. Bu anlayış artık tüm dünyada
tanınmış evrensel bir ilke haline gelmiştir. Herkes için derken elbette
engelliler de kastedilmektedir. Yani engellilerin haklarının da önemli bir
kısmı eğitim ilişkin haklarından oluşmaktadır.
Engellilerin eğitiminde özel durumlarına ve ihtiyaçlarına bağlı olarak
bazı farklılıklar vardır. Bu farklılık eşitliği engelleyen değil onu
güçlendiren, tamamlayan bir olgudur; çünkü söz konusu haktan yararlanmak
engelliler için özel bir eğitim gerektirmektedir. Örneğin eğitim hakkından
bahsederken bir görme engellinin, bir işitme engellinin ya da daha başka
fiziksel ve zihinsel engelli gruplarının tek tek engelleri gerçeği göz önünde
bulundurularak alması gereken eğitim anlaşılmalıdır. Engellilerin yeterli
eğitimi almasını sağlayacak bu özel
eğitim yasal düzenlemelerdeki metinlerde de yer alır. Ve bu özel eğitim
eşitliği engelleyen değil bizzat onu güçlendiren ve tamamlayan bir anlayışın
ürünü olduğunu altını bir kez daha çizmekte yarar vardır.
Engellilerin
eğitim hakkı uluslararası bildiri ve sözleşmelerle de güvence altına
alınmıştır.
. 9
Aralık 1975 tarihli engelli Hakları Bildirisi 6’ncı maddesinde;
“Engelli
kişiler (Tıbbi-Psikolojik-Fonksiyonel) tedavi haklarına sahiptirler. Protez,
ortopedik uygulamalar, tıbbi ve sosyal rehabilitasyon çalışmaları, eğitim ve
mesleki eğitim, staj ve rehabilitasyon, yardım dayanışma, plasman hizmetleri,
engelli kişilerin becerileri hızlandıracak diğer bütün faaliyetler bu maddenin
kapsamına dahildir.”
hükmüne yer vermiştir.
hükmüne yer vermiştir.
13 Aralık 2006 tarihli Birleşmiş Milletler engelli Hakları
Sözleşmesinin 24. maddesinde eğitim hakkı daha ayrıntılı olarak şöyle
düzenlenmiştir;
(söz konusu sözleşme Bakanlar Kurulu
tarafından onaylanıp 14/07/2009 tarih ve 27288 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır.)
“Taraf
Devletler engellilerin eğitim hakkını tanır. Taraf Devletler, bu hakkın fırsat
eşitliği temelinde ve ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması için eğitim
sisteminin bütünleştirici bir
şekilde her seviyede engellileri içine almasını ve ömür boyu öğrenim imkanı
sağlar.”
Görüldüğü gibi
sözleşme öncelikle engelli eğitiminin hangi ilkeler çerçevesinde verileceğini
belirtmiş ve bu konuda taraf devletlere
sorumluluk yüklemiştir. Şöyle ki; taraf devletler engellilere eğitim hakkını tanımakla
kalmayacak aynı zamanda bu eğitimin fırsat eşitliği ve ayrımcılık yasağı
kapsamında ömür boyu sağlamayı taahhüt edecek.
Bunun
için taraf devletler;
“a)
İnsan potansiyelinin, onur ve değer duygusunun tam gelişimi ve insan haklarına,
temel özgürlüklere ve insan çeşitliliğine saygı duyulmasının güçlendirilmesi;
b)
Engellilerin; kişiliklerinin, yeteneklerinin, yaratıcılıklarının, zihinsel ve
fiziksel becerilerinin potansiyellerinin en üst derecesinde gelişiminin
sağlanması;
c)
Engellilerin özgür bir topluma etkin bir şekilde katılımlarının sağlanması.
Hedeflerini gözetmelidir.”
Engellilere eğitim hakkının
yaşama geçirilmesi için taraf devletlerin gerçekleştirmesi gereken bazı yükümlülükleri
vardır. Sözleşmede sağlanması gereken koşullar şöyle sıralanmıştır;
“a) Engelliler
engelleri nedeniyle genel eğitim sisteminden dışlanmamalı ve engelli çocuklar
engelleri nedeniyle parasız ve zorunlu ilk ve ortaöğretim olanaklarının
dışında tutulmamalıdır;
b) Engelliler
yaşadıkları çevrede bütünleştirici, kaliteli ve parasız ilk ve orta öğretime
diğer bireylerle eşit olarak erişebilmelidir;
c) Bireylerin
ihtiyaçlarına göre makul düzenlemeler yapılmalıdır;
d)
Engellilerin genel eğitimden etkin bir şekilde yararlanabilmeleri için genel
eğitim sistemi içinde ihtiyaç duydukları desteği almalıdır;
e)
Engellilere yönelik bireyselleştirilmiş etkin destekleyici tedbirler,
engellilerin tam katılımı hedefine uygun olarak, akademik ve sosyal gelişimi
artırıcı
ortamlarda sağlanmalıdır.”
Sözleşme,
Taraf Devletlerin engellilerin toplumun eşit üyeleri olarak eğitime tam ve eşit
katılımlarını kolaylaştırmak için yaşamı ve sosyal gelişim becerilerini
öğrenmelerini sağlayıp, bu amaçla hangi tedbirleri alacağını belirtir.
BM sözleşmesi
taraf devletlere engellilere eğitim verecek eğitimciler ve onların hizmet içi
eğitimleri hakkında da maddede düzenleme
yapmıştır.
“Taraf
Devletler bu hakkın yaşama geçmesini sağlamak için, engelli olanlar dahil olmak
üzere, işaret dilini ve Braille alfabesini bilen öğretmenlerin
işe alınması ve eğitimin her
düzeyinde çalışan uzmanların ve personelin eğitimi için uygun tedbirleri alır.
Sözkonusu eğitim engelliliğe ilişkin bilincin
arttırılmasını, alternatif
iletişim araç ve biçimleri ile destekleyici eğitim tekniklerinin ve
materyallerinin kullanılmasını içermelidir.”
Sözleşmenin
24. maddesinin son fıkrası ise; Taraf Devletlerin engellilerin genel yüksek okul eğitimine,
mesleki eğitime, erişkin eğitimine ve ömür boyu süren eğitime ayrımcılığa
uğramaksızın diğer
bireylerle eşit koşullar altında
erişimini sağlayacağını bu amaçla engellilerin ihtiyaçlarına uygun makul
düzenlemelerin yapılacağını teminat altına alır.
16
Aralık 1966 tarihli birleşmiş milletler ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
sözleşmesinin 13. ve 14. maddeleri ile
eğitim hakkının korunması ve geliştirilmesi ile de ilgili devletlere önemli sorumluluklar
verilmiştir.
BM’
in Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi
ile kurduğu ilgili komitenin genel yorumunda
engellilerin öncelikle gözetilmesi
ve eşitliğin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasının bir devlet
yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir.
Çocuk
hakları sözleşmesi ile de engelli çocukların haklarına ilişkin 23. maddesi ile
genel olarak eğitim hakkını düzenleyen maddesi ve çocuğun yüksek yararının gözetilmesi
engelliliğin de içinde yer aldığı zeminlerde ayrımcılık yasağı, gelişme hakkı düzenlenmiştir.
3
Aralık 1982 tarihli engelliler İlgili Birleşmiş Milletler On yıllık Dünya Eylem
programının eğitim bölümünde,
20
Aralık 1993 tarihli engelliler İçin Fırsat Eşitliğine ilişkin Standart
Kuralların Kural 6. bölümünde,
12
Temmuz 1993 tarihli Viyana bildirisi’ nde de ,devletlere konuyla ilgili önemli
yükümlülükler verilmiştir.
2- Ulusal Mevzuatta Engellilerin Eğitim Hakkı
Uluslararası
metinlerde engellilerin eğitim hakkının asgari sınırı bu şekilde
belirlenmiştir. Ulusal mevzuata baktığımızda ise, buna parelel kanunların
olduğunu görebiliriz.
a)TC Anayasası ;
bir devletin
anayasası o devletin yapısının ve işleyişinin yanında aynı zamanda vatandaşlarının
hak ve ödevleri ile özgürlüklerini de belirler. Işte bu nedenle
engellilerin eğitim hakkının da çatısı
anayasadır.1982 anayasası;kanun önünde eşitlik ilkesini
Madde 10 -
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Şeklindedüzenlemiştir.
bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üüzere hiçbir ayrım gözetilmeksizin kanunlar herkese eşit uygulanır. engellilik durumu maddede açıkça belirtilmemesine rağmen sayılan diğer nedenlerin arasında yer alır. .
bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üüzere hiçbir ayrım gözetilmeksizin kanunlar herkese eşit uygulanır. engellilik durumu maddede açıkça belirtilmemesine rağmen sayılan diğer nedenlerin arasında yer alır. .
Yine
anayasanın 42. maddesi“kimsenin eğitim
ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamayacağını söyleyerek engellilerin de bu haktan faydalanabileceklerini
belirtir. aynı maddede : Devletin durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı
olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alacağını vurgular.”
Danıştay 8.
Dairesi 22.4.2004 günlü, 2004/ 1921 sayılı kararı ile bu konuya vurgu
yapmıştır. Zihinsel Özürlüler Özel Eğitim Merkezleri Yönetmeliğinin, eğitime 21
yaş sınırlaması getiren 2. maddesinin iptaline ilişkin kararında "zihinsel
özüre sahip bireylerin hangi yaşta olursa olsun bilinçli, sistematik bir eğitim
ve bakıma ihtiyaçlarının bulunduğu gerçeğini " vurgulamış ve " Aksine
bir kabul, bu bireylerin toplum dışına itilerek aileleri ve toplum için bir
külfet haline dönüşmelerine neden olacağı gibi hem yasanın amacına
hem de Anayasada yer alan sosyal
güvenlik eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin düzenlemelere de aykırı olacaktır.
Başka bir anlatımla, böyle bir düzenleme ve uygulama Anayasada güvence altına
alınan hakların ihlali sonucunu doğuracaktır ."
Anayasanın 56.
maddesi yurttaşların ruh ve beden
sağlıklarını korumayı devlete görev olarak verirken. 61’inci maddesi ise:
Devletin sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı
tedbirleri alacağını düzenler.
1982 Anayasasının ilgili
maddelerine bakıldığında devletin sosyal
bir devlet olduğu, kanunların herkese eşit uygulanmasının yanında desteklenmesi
gereken gruplara karşı da pozitif yükümlülüklerin yerine getirileceği taahhüdü
verilmiştir. Ülkemizde Anayasa
tarafından temel çizgileri çizilerek belirlenen engellilerin eğitim hakları
diğer mevzuat ile daha da ayrıntılandırılmıştır.
b) Diğer
Mevzuat
Engellilerin
eğitimleri denilince elbette ilk bakılması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’ nın
bu konudaki mevzuatıdır.
Milli Eğitim Bakanlığ’ ının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda
Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri belirlenmiştir.bu
ilkeler gerek yukarıda bahsettiğimiz uluslararası hukuk metinlerinde gerrekse
de TC Anayasasında belirlenen ilkeler ışığında hazırlanmıştır.
I - Genellik
ve eşitlik:
Madde 4 - Eğitim
kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır.
Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
II - Ferdin ve
toplumun ihtiyaçları:
Madde 5 - Milli
eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun
ihtiyaçlarına göre düzenlenir.
V - Fırsat ve
imkan eşitliği:
Madde 8 - Eğitimde
kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır.
Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en
yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız
yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır.
Özel eğitime
ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır.
Milli eğitimin
temel ilkeleri belirlenirken göze çarpan özellikler;eğitim hakkının da
ayrımcılık yasağı kapsamında olduğu yani herkese açık ve eşit şekilde
uygulanacağı belirtilmiştir. Bunun yanında fırsat eşitliğininde önemli bir ilke
olduğu ve son olarak engellilerin eğitiminde özel tedbirlerin alınacağı
düzenlenmiştir.eğitimin temeli olarak Kabul
edilen ilköğretime ilişkin;
Ilköğretim ve Eğitim
Kanununda;
Madde 1 - İlköğretim,
kadın erkek bütün Türklerin milli gayelere uygun olarak bedeni, zihni ve ahlaki
gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet eden
temel eğitim ve öğretimdir.
Madde 12 - Mecburi
ilköğrenim çağında bulundukları halde zihnen, bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan
özürlü olan çocukların özel eğitim ve öğretim görmeleri sağlanır.
Ülkemizde
ilköğretim zorunlu ve parasızdır. Genel eğitim için geçerli olan bu düzenleme
aynı zamanda özel eğitimde de 12. madde ile sağlanmıştır. bununla birlikte
engellilere yönelik eğitimin okul öncesi eğitimden itibaren ilköğretim,
ortaöğretim ve yükseköğretimde nasıl olacağı Özel Eğitime İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname ile Özel Eğitim Yönetmeliğinde düzenlenmiştir.
Özürlüler Kanunun
1. maddesinde “engellilerin diğer konular yanında eğitim, rehabilitasyon gibi
konularda yaşanan sorunların çözümü yoluyla her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki
engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılmalarını
sağlamak…” amacı belirtilmiştir.
Aynı kanunun
15. maddesinde ise “hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez.
Engellilere eşit eğitim imkanı sağlanır.” hükmü yer almıştır .
kanunun 4. maddesinde engelliler
aleyhine ayrımcılık yapılamayacağı, ayrımcılıkla mücadelenin engellilere
yönelik politikaların temel esasını teşkil edeceği belirtilmiştir. .
Aynı şekilde
TCK’nın 122. maddesi de engellilik ve diğer nedenlerle insanlar arasında
ayrımcılık yapanların altı aydan bir yıla kadar hapisle cezalandırılacağını
öngörmüştür.
Ülkemizde
engellilik açısından eğitim de yukarda açıklandığı üzere bir hak olarak okul
öncesi eğitimden itibaren yüksek öğretime kadar düzenlenmiştir. Devlet bu hak
kapsamında engellilere özel eğitim sunma yükümlülüğü altına girmiştir.
C-ÖZEL EĞİTİM ve REHABİLİTASYON
Görüldüğü gibi özel eğitim ve rehabilitasyon
engelliler için olmazsa olmazdır ve bu kanun ve mevzuatlarda da belirtilmiştir.
Bu yükümlülük de devlete aittir. Peki bu yükümlülük hangi kurumlarla ve nasıl
yerine getirilmektedir.
Ülkemizde
engellilere ait eğitim hizmetleri 1980 yılına kadar ilköğretim genel müdürlüğü
bünyesinde bir şube müdürü tarafından yürütülmekteydi. Daha sonra özel eğitim
rehberlik ve danışma hizmetleri genel müdürlüğü kurulmuştur. şu an ise
engellilerin eğitimi ile ilgili önemli görevler
Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
. “Doğumdan başlayarak okul öncesi, okul
çağı ve yetişkinleri kapsayacak biçimde tüm engellilere eğitimde fırsat
eşitliğinin sağlanması, ilgili kurumlar
arası koordinasyon ve işbirliğinin kurulması, engellilerin eğitimi ve
rehabilitasyonu konusunda standartların oluşturulması, sorunların ve çözüm
yollarının araştırılması gibi görevler
1997 yılında 571 sayılı kanun hükmünde kararnameyle ile kurulan
Özürlüler idaresi Başkanlığına
verilmiştir.
aynıKHK da
özel
eğitim özel eğitim
gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak
yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile
onların özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimi olarak
tanımlanmıştır.,
Türk
Milli Eğitimini düzenleyen genel esaslar doğrultusunda özel eğitimle ilgili
temel ilkeler şunlardır:
a)
Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri
doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
b) Özel eğitime erken başlamak esastır.
c) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren
bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan
planlanır ve yürütülür.
d) Özel eğitim gerektiren bireylerin, eğitsel
performansları dikkate alınarak, amaç, muhteva ve öğretim süreçlerinde uyarlamalar
yapılarak diğer bireylerle birlikte eğitilmelerine öncelik verilir.
e) Özel eğitim gerektiren bireylerin her tür ve
kademedeki eğitimlerinin kesintisiz sürdürülebilmesi için her türlü
rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılır.
f) Özel eğitim gerektiren bireyler için
bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının
bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
g) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif
katılmalarının sağlanması esastır.
h) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel
eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
i) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren
bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak
şekilde planlanır.
Engellilerin
kendini gerçekleştirmeleini sağlayacak
eğitimin nasıl olacağının belirlenmesinde;
Yukarıda
yer verdiğimiz 573 sayılı Özel Eğitim
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
4’üncü maddesinin H fıkrasında “Özel Eğitim politikalarının
geliştirilmesinde özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine
önem verileceği hükmü getirilmiştir.BM engelli hakları sözleşmesi 3. maddesi ile bu Sözleşmenin
uygulanmasına yönelik mevzuat ve politikaların oluşturulması ve uygulanmasında
ve engelli kişilerle ilgili konuları kapsayan başka karar verme süreçlerinde
kendi temsilci kuruluşları aracılığı ile engelli çocuklar dahil olmak üzere
engelli kişilerle yakın danışma içinde olmalı ve kişileri sürece dahil
etmelidir görüşünü belirler.
Buna
rağmen Özel eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde Özel Eğitim
Hizmetleri Kurulu üyeleri sayılırken asıl üyeler arasında özürlü sivil toplum
örgüt temsilcisine yer verilmemiştir. Sadece “Sivil Toplum Örgütü temsilcisinin
görüşlerine gerektiğinde baş vurulur” denilmiştir.
Bu
durumda aslında bize gösteriyor ki taraf devletler her ne kadar asgari sınırı
belirleyen sözleşmelere imza atsalar da aslında hiçbir şekilde egemenlik
alanlarını daraltmak istemiyorlar ve engellilerin eğitim hakkı gibi önemli ve
kişilerin geleceklerini belirleyecek temel bir hakkın kullanımında bile sivil
toplum kuruluşlarının önemini bir nevi yok saymaktadırlar. Bu da aslında
vatandaşımın çıkarını en iyi ben bilirim mantığının bir yansımasıdır.
Tüm
bunların yanında Özürlüler kanunun 10. maddesi
ise rehabilitasyon hizmetlerinin eşitlilk temelinde verileceğini
düzenlemektedir. Aynı şekilde özel eğitim hizmetleri yönetmeliğnde de sayılan
özür grup ve derecelerinin tümü için destek eğitimi ve rehabilitasyonun
gerekliliği vurgulanmıştır.
Türkiye
engelli eğitimi konusunda mevzuatını her
ne kadar uluslararası metinlere uygun hale getirmeye çalışsa da özürlüler idaresi başkanlığının yayınladığı
raporun sonuçları fiili durumu gözler önüne sermektedir. “Özürlü Çocuklara
Yönelik Rehabilitasyon Ve Özel Eğitim Hizmetleri Çalışması” başlıklı raporda;; ; İlgili kurumlar ve aileler
arasında gerekli işbirliği ve eşgüdümün kurulamadığı, rehberlik ve araştırma
merkezlerince kaynaştırma eğitiminden yararlanması uygun görülen engelli bireylerin
sınıfların kapasitesine fiziksel donanımlarına, eğitim ortamlarına, personel
sayılarına ve niteliğine dikkat edilmeden yerleştirildikleri, bu okullardaki
eğitimcilerin konuyla ilgili bilgilendirilmedikleri ve öğrencilere gerekli
destek hizmetlerinin verilmediği, üniversitelerde yapılan akademik çalışmaların
kurumların uygulamalarına yansıtılamadığı belirtiliyor. Özel eğitim merkezlerinde mevcut personelin eğitim
programları ve uygulamaları konusunda bilgi ve becerisinin yeterli olmadığı”
ifade ediliyor.
Engellilerin
eğitim hakkı anayasanın çatısı altında diğer mevzuatla düzenlenirken genellik
ve eşitlik, ayrımcılık yasağı, fırsat eşitliği gibi genel ilkeler ortaya
konmuştur. Ancak fiili durum ne yazık ki pek kamuoyunda gösterildiği gibi
değildir.
Başbakanlık
özürlüler idaresi başkanlığınca 2002 yılında yaptırılan Türkiye engelliler araştırmasına
göre ülkemizde engelli olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 12.29
dur. Bu oranın yüzde 26 lık bölümü özel eğitime gereksinim duyan bireyleri kapsadığı
tahmin edilmektedir. Ülkemizde 0-18 yaş grubunda özel öğrenci sayısının yüzde 3
civarında kaldığı görülmektedir.
Engelli
bireyler arasında okur yazarlık oranı yüzde 36 yı geçemezken, bunlar arasında
da üniversite mezunu oranı ne yazık ki sadece yüzde 2,5 tir.
D- KAYNAŞTIRMA
EĞİTİMİ
Özel
Eğitim Hakkında Kanun hükmünde kararnamede
Kaynaştırma,
özel eğitim gerektiren bireylerin diğer bireylerle karşılıklı etkileşim içinde
bulunmalarını sağlamak ve eğitim amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirmek için
geliştirilmiş eğitim ortamlarını ifade eder.
Ancak
ülkemizde altyapısı sağlanmadan yayınlanan kanun hükmünde kararname ile
uygulanmaya başlanan kaynaştırma yoluyla eğitim hem engelli öğrenciler ve
aileleri hemde eğitimciler açısından bir çok sorunu beraberinde getirmiştir.
Engelli bireyler açısından kaynaştırma eğitiminde uygulamada çıkan
başlıca sorunlar; okullarda engel gruplarına uygun fiziksel yapının çoğunlukla
olmaması, uzman ve engel grupları ile çalışabilecek yeterlilikte personelin
olmaması, eğitim müfredatının engellilere uygun hale getirilmemesi sayılabilir.
Yaşanan bu sıkıntıların temel nedeni, eğitim hakkını kullanmak isteyen
engellilere makul uyumlaştırmanın yapılmadan kaynaştırma eğitimine dahil
edilmeleridir. “Makul uyumlaştırma ”, BM
Engelli Hakları Sözleşmesi’nin tanımlar kısmında şöyle açıklanmıştır engelli
kişilerin başka kişilerle eşit bir şekilde bütün insan hakları ve temel
özgürlüklerden yararlanmaları veya kullanmalarını sağlamak için belirli bir
durumda gerekli olması halinde orantısız veya gereksiz bir yük oluşturmayan
gerekli ve uygun değişiklikler ve ayarlamalardır.
Kaynaştırma
öğrencileri açısından sorunlar makul uyumlaştırma kökenli olmakla birlikte
eğitimciler açısından da sorunlar göz ardı edilemeyecek kadar etkilidir. Sınıfında kaynaştırma öğrencisi olan eğitimci
özel eğitim teknikleri ve yöntemleri uygun materyalin kullanılması hakkında bilgilendirilmemektedir. Kaynaştırma
öğrencisine nasıl yaklaşacağını bilemeyen eğitimci kendi çözümlerini üretmek
zorunda kalmakta bu da kaynaştırma eğitiminin okullarda farklı şekillerde
uygulanmasına neden olmaktadır.
Yeni İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde kaynaşmanın hangi
engelli bireyler için söz konusu olduğunun açık olmaması
kaynaştırma eğitimine yönlenilecek
engelli çocukların belirleyen kurum ve
kuruluşlar arasında etkin bir işbirliği olmaması da kaynaştırma eğitimin önemli
sorunlarındandır.
Bakanlar Kurulu tarafından Temmuz
ayında onaylanarak Resmi Gazete’ de yayınlanan BM Engelli Hakları Sözleşmesi
yaşanan tüm bu sorunların ortadan
kaldırılması konusunda taraf devletleri yükümlü kılar.
E-MESLEKİ EĞİTİM
Mesleki Eğitim Kanununda özel eğitim kursları
başlığı altında engellilerin mesleki eğitimi düzenlenmiştir.
Madde 39 - Bakanlık,
özel eğitime muhtaç kişilere iş hayatında geçerliliği olan görevlere
hazırlayıcı özel meslek kursları düzenler. Kursların düzenlenmesinde ve
uygulanmasında bu kişilerin ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri dikkate alınır.
Kurslara
katılanlar kursa devam ettikleri sürece bu Kanunun çırak ve öğrencilere verdiği
haklardan yararlanırlar.
Toplumsal
hayata tam katılımları amaçlanan engellileren bu madde ile aslında çalışma
haklarını kullanabilmelerinin yolu
açılmaya çalışılmıştır .bu hükmün pratikteki yansıması ise yasal olarak çalıştırmak zorunda oldukları
engelli kotasına uymayan işverenlerden kesilen idari para cezalarıyla Türkiye
İş kurumu bünyesinde bir fon oluşturulması,, bu fonun engellilerin mesleki
eğitimi için kullanılması olmuştur.
Bu
kurslarda 15 bin 20 engelli kurs görmüş ancak bunların 912’si istihdam
edilebilmiştir.
Mesleki
eğitim görebilmek birçok engellinin üretime katılması için umut olmuş ancak
politika, strateji ve planların ne yazık ki birçok gerçek göz ardı edilerek
belirlenmesi nedeniyle kurs alan engelliler ile istihdam edilenler arsındaki
oran düşük olmuştur. Bunun çözümü belki de önce istihdam edilecek işin
belirlenmesi ancak bundan sonra ihtiyaç kadar engelliye gereken mesleki
eğitimin verilmesi olacaktır.
SONUÇ
Eğitim
hakkının, gerek engelli gerekse de engelsiz bireyler için temel bir hak
olduğunu ve devredilemeyeceğini daha önce söylemiştik. Bu nedenledir ki; hem
ulusal hem de uluslararası hukuk belgelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmesine
gereksinim duyulmuştur. Bu düzenlemelerin temelinde ayrımcılık yasağı ile eğitimin
genelliği, fırsat eşitliği gibi devlete pozitif yükümlülükler getiren ilkeler yer
alır. Tüm bu olumlu düzenlemelerin yanında ne yazık ki fiili durum yukarıda
bahsettiğimiz gibi pembe bir tablo çizmemektedir. Bu tablonun değiştirilmesi
için; engelli eğitiminin
yaygınlaştırılması, hizmetlerin nitelikli olması ve her yerde aynı nitelikte
olması hizmet verenler arasında işbirliği ve eşgüdümün olması gerekir.
Bu
alanda devletin yükümlülüğünün kapsamının sadece gerekli yasal düzenlemeleri
yapmak olmadığı, aynı zamanda mevzuatın
uygulanabilir olmasını sağlamak olduğu açıktır. Tüm bunlar ne kadar
gerçekleştirilebiliyor, gerçekleşmemesinin nedeni ne ortaya iyi koymak gerekiyor.
Sonra eksikliklere uygun politika, plan ve strateji geliştirip uygulamanın iyi
denetlenmesinin sorunun çözümü noktasında yararlı bir yöntem olacağı
kanısındayız.
Engelli
bireylerin eğitim hakkı ana hatlarıyla bu çalışmada uluslararası hukuk
belgelerinin kılavuzluğuyla anlatılmaya çalışılmıştır. Ancak yine de söylenmesi
gereken başka bazı gerçekler vardır. Öncelikle insan haklarının çoğu birbiriyle
ilişkilidir ve bu nedenle birinin kullanılamaması diğerlerinin de etkin
kullanımını etkileyecektir. Örneğin yaşama hakkına sahip olsa da eğitim hakkına
sahip olmayan birey, kendini gerçekleştiremeyecek; eğitim hakkına sahip olup da
çalışma hakkına sahip olmayan bireyin bu sefer üretime katılması engellenecek
ve bireyin toplumsal ve ekonomik hayata tam katılımı sağlanamayacaktır.
Sonuç
olarak; engelli bireylerin okul öncesi eğitimden itibaren yükseköğretime kadar
her türlü eğitim hakkından ayrımcılık yapılmaksızın ancak farklar gözetilerek
makul uyumlaştırılmaların yapılması ile faydalanmaları gerekmektedir. Bununla
birlikte evde oturmak zorunda bırakılan ve çalışma hayatına sınırlı katılımları
sağlanan eğitimli engelli bireyler yetiştirip bırakmakta engelli hakları için
düzenlenmiş tüm hukuk belgelerinin amacına ve ruhuna uymamaktadır.
GİZEM TANAY
Yorumlar
Yorum Gönder