ENGELLİ OLMAK

ENGELLİ OLMAK




ENGELLİ OLMAK
Özür sözcüğü daha çok kabahatli olmayı çağrıştırdığı için engel sözcüğünü kullanmayı daha doğru buluyorum. Engelli olmak deyince ilk akla gelen işitme, konuşma, görme, yürüme engelli olmak. Benim aklıma bununla birlikte engelli olanların toplumsal yaşam içerisindeki sorunları geliyor. Hem engelli olmaktan kaynaklanan içsel sorunlar, hem de engelsizlerin neden olduğu dışsal sorunlar ve yeni engeller. Görünürde engelli olmayanların, engellileri göz ardı etmesi yüzünden etraflarına örülen ama görünmeyen duvarlar asıl engeli oluşturuyor.
Toplumsal yaşam içerisinde, kamusal alanların herkesin eşit ölçüde kullanım hakkı vardır. Bu hak engelli olanlar için de geçerlidir. Engelliler grubunda davranışsal aktivitesi en fazla engellenenler yürüme engelli olanlar. Ancak, bizler, bugün için engelsiz görünenler, engellilerin kamusal alanları kullanma haklarına ne ölçüde katkıda bulunuyoruz? Bunu sağlıyor muyuz, yoksa onlar için yeni engeller mi koyuyoruz. Merdiven koyduğumuz yerlerin yanına kullanılabilen rampalar da yapıyor muyuz? Tekerlekli sandalyeli engellilerin kullanımına telefon kabinleri, WC'ler sunabiliyor muyuz? Kamu binalarında ve toplu ulaşım istasyonlarında asansör bulundurabiliyor muyuz? Asansör olmadığında kamusal hizmeti engellilerin ulaşabileceği zemin kata indirebiliyor muyuz? Zemin kata engelliler ulaşabiliyor mu, yoksa binaya uzaktan bakmak zorunda mı kalıyor? Engellileri gerçekten düşünüyor muyuz? Arazilerimizi toplumun refahı ve yaşam kalitesinin iyileşmesi adına yeniden biçimlendirirken engellileri hep göz ardına mı koyuyoruz. Bir gün (her an) bizim de engelli olabileceğimizi unutuyor muyuz?
Geçtiğimiz günlerde bir konferansa katılmak için gittiğim Hollanda'da ve Almanya'da kamusal alanlarda dolaşabilen çok sayıda engelli insanlar gördüm. İlk anda, o ülkelerdeki engelli insan sayısının daha fazla olduğu yanılgısına düşüyor insan. Ancak onlar için düşünülmüş ve üretilmiş olan, kamusal alan kullanımına ve hareket kabiliyetlerini artırmaya yönelik, çözümleri fark edince bizim ülkemizdeki engellilerin evlerinde hapis bırakıldığını da fark etmek zor olmuyor. Örneğin; belediye otobüslerine tekerlekli sandalye ile binilebiliyor. Tren istasyonlarında engelliler için asansörler var. Telefon kabinleri, tuvaletler ve araç park yerleri de var. Ve en önemlisi sokakta, kaldırımda, alışveriş merkezlerinde hiçbir engelle karşılaşmadan dolaşabiliyorlar.
Aklımda kalan ve öğrencilerime de hep aktardığım bir söz var: "Bir ülkenin -ve kuşkusuz toplumun- gelişmişliğinin göstergesi kaldırım yüksekliğidir" diye. Kaldırım yüksekliği ne kadar az ise ve sadece yayalar tarafından kullanılıyorsa, o toplumun uygarlık seviyesi açısından gelişmişliğinden söz edebiliriz. Almanya'da gördüm ki yenilenen yollarda artık kaldırım yüksekliği de sıfırlanmış, araç yolu ve yaya yolu aynı seviyeye getirilmiş. Üstelik yaya kaldırımı kenarlarında hiçbir yerde bariyer, korkuluk vs. gibi ikinci bir sınırlama veya engelleme ögesi yok. Buna gerek yok, çünkü herkes kendi yolunu kullanıyor.
Engellilere yol açalım, önlerine yeni engeller koymayalım ki, zaten varolan engelli halleriyle baş edebilsinler, toplumsal yaşam içerisinde yer alacak özgüvenlerini yitirmesinler. Onlara da yol açalım ki, yeteneklerinden, bilgi birikimlerinden, yaşam deneyimlerinden ve potansiyellerinden yararlanabilelim. İnsan vücudunun kan damarlarından birini nasıl yok sayamazsak, engelsizler ve engelliler olarak değil de, tüm toplum olarak hep birlikte varolalım ve zenginleşelim.


Temel ilkemiz İNSANA SAYGI olsun. Engelli olan kim? Engelli görünenler mi, engelli görünmeyen biz engelsizler mi?
Yard.Doç.Dr.Selma Çelikyay Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi-Yüksek Mimar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEDEF HASTALIĞI ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ